22 Mayıs 2013 Çarşamba

Hayvan Davranışları ve Mikrobiyom


İnsan vücudu trilyonlarca simbiyotik mikroorganizma barındırıyor. Vücudumuz aslında % 90 mikroorganizma hücrelerinden ve sadece %10 insan hücrelerinden oluşuyor. Yani vücudumuzdaki her bir hücreye karşılık on adet bakteri hücresi taşıyoruz. “Mikrobiyom” adını verdiğimiz ve simbiyotik yani ortak bir yaşam sürdürdüğümüz bu mikroorganizmalar, bir yandan sindirime yardımcı olup ihtiyacımız olan fakat vücudumuz tarafından üretilmeyen besin maddelerini bize sağlarken diğer yandan bizleri hastalık yapıcı mikroorganizmalara karşı koruyor. Ancak vücudunda bu tür faydalı mikroorganizmalar barındıranlar sadece insanlar değil. ABD’li ekologların yaptığı bir araştırmaya göre hayvanların da vücutlarında yaşayan faydalı mikroorganizmalar onların sağlıklarını etkilediği kadar davranışlarını da etkileyebiliyor. Hayvanların beslenme alışkanlıklarından sosyal etkileşimlerine kadar birçok davranış biçimi, vücutlarında nasıl bir mikrobiyal topluluk oluşacağını belirliyor. Benzer şekilde, hayvan vücudundaki mikrobiyom son şeklini aldıktan sonra yani mikroorganizmalar vücuda tam olarak yerleştikten sonra konukçu hayvanın davranışları bundan etkilenebiliyor. Konukçunun davranışları ve mikrobiyom arasındaki ilişkiler daha çok patojenler yani hastalık yapan mikroorganizmalar ele alınarak incelenmiş.
Hayvanların sosyal ve çiftleşme faaliyetleri patojenlerin taşınmasında büyük rol oynuyor. Ayrıca birçok hayvan, çeşitli davranış stratejileri kullanarak patojenleri vücudundan uzaklaştırıp onlardan korunabiliyor. Hayvanların vücutlarındaki faydalı mikroorganizmaların onların davranışlarını nasıl etkilediğine dair çalışmalar yeni yeni sonuç vermeye başladı. Hayvanların hayatlarının farklı zamanlarında ihtiyaçları olan yararlı mikroorganizmaları vücutlarına almak için kullandıkları farklı davranış biçimleri olduğundan bahsediliyor. Örneğin yaban arıları vücutlarındaki mikrobiyomu yuvalarını paylaştıkları diğer yaban arılarına dokunarak ya da dışkılarını yiyerek oluşturuyor. Bu mikroorganizmalar olmadığı zaman hastalıklara karşı daha hassaslar. Yeşil iguanalar önce toprakta, daha sonra arkadaşlarının dışkılarıyla beslenerek bağırsaklarındaki mikroorganizmaları yerleşik hale getiriyor. Zirai bir zararlı olan Kudzu böceği yumurtadan ilk çıktığında vücudunda hiç simbiyotik mikroorganizma olmuyor. Yavrular anneleri tarafından bırakılan yumurtaların kabuklarındaki bakteri kapsülleri ile beslenerek simbiyotik bakterileri vücutlarına almaya başlıyor. Eğer bu kapsüller bir şekilde ortamdan uzaklaştırılırsa yavrular telaşla yakınlarda bulunan diğer yumurtaların bakteri kapsüllerine yöneliyor. Simbiyotik mikroorganizmalar hayvanların beslenme, çiftleşme ve av-avcı ilişkisi gibi birçok davranışında hayli etkili. Yapılan bir başka çalışmada, meyve sineklerinin kendi vücut mikrobiyom kültürlerine benzer kültüre sahip sineklerle çiftleşmeyi tercih ettiği belirlenmiş. Gene ilginç bir şekilde, sıtma hastalığının taşıyıcısı sivrisineklerin, vücutlarında daha az çeşitte mikroorganizma barındıran insanları tercih ettiği bulunmuş. Büyük ihtimalle bazı faydalı mikroorganizmaların salgıladığı kimyasal maddelerin sivrisinekleri uzaklaştırıcı etkisi var. Farelerle yapılan bir başka denemede ise bağırsak mikrobiyomunun hayvanda görülen strese, heyecana ya da depresyona bağlı davranışları etkilediği anlaşılmış. Yani faydalı mikroorganizmalar beyindeki sinirsel ve endokrin (iç salgı bezleri) etkinlikleri değiştirebiliyor. Bazı hayvan davranışları tek bir mikroorganizma türüne, bazıları ise çok çeşitli türlere bağlı olarak gelişiyor. Anlaşılması gereken diğer bir husus da, hangi durumlarda davranış vücuttaki mikrobiyom oluşmasını etkiliyor ya da vücutta bulunan mikrobiyom davranışın biçimlenmesine nasıl etki ediyor. Uzmanlar hayvan davranışı ile barındırdığı mikrobiyom arasındaki ilişkilerin tam olarak anlaşılması için daha kapsamlı çalışmaların yapılması gerektiğini düşünüyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder